Yunanistan
Yunanistan
Nüfusu | 2023 Yılı / 10.360.330 Kişi |
---|---|
Alanı (Km²) | 131.957 Km² |
Para Birimi | AB Euro |
Devlet Başkanı | Katerina Sakelaropulu |
Ankara Şehir Otelleri
Mardin Şehir Otelleri
İstanbul Şehir Otelleri
Şanlıurfa Şehir Otelleri
Gaziantep Şehir Otelleri
Bursa Termal Otelleri
Denizli Termal Otelleri
Kozaklı Termal Otelleri
Ankara Termal Otelleri
Amasya Termal Otelleri
Ilgaz Kayak Otelleri
Uludağ Kayak Otelleri
Erciyes Kayak Otelleri
Sarıkamış Kayak Otelleri
Palandöken Kayak Otelleri
Rize Yayla Otelleri
Ordu Yayla Otelleri
Artvin Yayla Otelleri
Giresun Yayla Otelleri
Trabzon Yayla Otelleri
Fethiye Otelleri
Bodrum Otelleri
Balıkesir Otelleri
Kuşadası Otelleri
Marmaris Otelleri
Kıbrıs Otelleri
Sırbistan Otelleri
Gürcistan Otelleri
Yunanistan Otelleri
Bulgaristan Otelleri
Çorum Butik Otelleri
Ankara Butik Otelleri
Karabük Konak Otelleri
Nevşehir Konak Otelleri
Trabzon Balayı Otelleri
Nevşehir Balayı Otelleri
Artvin Bungalov Otelleri
Yozgat Bungalov Otelleri
Çorum Muhafazakar Otelleri
Denizli Muhafazakar Otelleri
Muğla Apart Otelleri
Antalya Apart Otelleri
Priştina
Prizren
Belgrad
Kavala
Selanik
Yunanistan
Nüfusu | 2023 Yılı / 10.360.330 Kişi |
---|---|
Alanı (Km²) | 131.957 Km² |
Para Birimi | AB Euro |
Devlet Başkanı | Katerina Sakelaropulu |
Yunan sözcüğünün aslı ion'dur (iyon). doğulu sami kökenli kavimlerin hellen kültürünü ionlar (iyonlar) ile tanımasından dolayı doğuda "yevan", "yvan", "yunan" gibi adlandırmalar doğmuştur. ion'un bu denli değişik bir forma bürünmesinin sebebi ise ibranice ve o dönemde daha yaygın olarak kullanılan aramicede sesli harf olmamasıdır. mö yaklaşık 1300'lerden hellen klasik çağına, yani mö 5 yüzyıla kadar aramice, yakındoğu'nun lingua franca'sıydı. yani toplumların ortak dili olarak kullanılıyordu.
dolayısıyla doğu dünyası, hellen toplumunu, ion sözünden haraketle, aramice yunan sözcüğüyle tanımlamıştır. sözcük genelde "yvn" şeklinde yazılmış ve bu da farklı okumalara sebebiyet vermiştir. dolayısıyla bu kelime hellenlerin kendilerine verdiği isim değildir. asıl olan isim hellen ya da ellen'dir. ülkenin adı ise hellas'tır.
batıda yaygın olan greek ve greece adı ise italya'nın doğu kıyılarına m.ö. 8. ve 7. yüzyıllarda yerleşen hellen kolonist kabilesinin adı gra'dan türemiştir. gra sözcüğü latince graeci şeklinde ortaya çıkmıştır. roma tebaası latince konuşan toplulukların sık kullanımı ile batıya yayılmıştır. avrupalılar'ın şu anda hellenler'e grek demesinin sebebi de budur.
Antik Yunanistan tarihi Yunanistan tarihinde Karanlık Çağlardan Klasik Antik Çağın sonuna ( MS 600) değin süren tarihsel dönemi kapsamaktadır. Yaygın kullanımda Roma İmparatorluğu döneminden önceki tüm Yunan tarihini ifade etmektedir ancak terim tarihçiler tarafından daha kesin bir dönemi ifade etmek için kullanılır. Bazı yazarlar Minos ve Miken uygarlıkları dönemini de bu dönem içine dahil ederken diğer bazı yazarlar ise bu toplumların ileriki yıllardaki Yunan kültürlerinden çok farklı olduklarını ve ayrı bir kategoride değerlendirilmeleri gerektiğini savunmaktadırlar. Geleneksel tarih yazımında Antik Yunan döneminin başlangıcı olarak MÖ 776'da Olimpiyat Oyunları'nın ilk defa düzenlendiği tarih kabul edildi ancak çoğu tarihçi günümüzde dönemin başlangıç tarihini MÖ 1000 yılına değin dayandırmaktadır.
Klasik Yunan döneminin sonu için geleneksel tarih Büyük İskender'in MÖ 323'teki ölümüdür. Bunu izleyen dönem Helenistik Dönem olarak adlandırılır. Herkes Klasik Yunan ve Helen dönemlerini ayrı olarak ele almaz; ancak bazı yazarlar Antik Yunan uygarlığını MS 3. yüzyılda Hristiyanlığın gelişine kadar devam eden bir süreklilik olarak ele alırlar.
Askeri olarak Yunanistan'ın kendisi Romalıların bölgeyi feth etmesine değin geriledi ancak kültürel açıdan Yunan kültürü Roma yaşantısını fethedecekti. Korint'in Roma generali Lucius Mummius tarafından MÖ 146 yılında yağmalanıp ele geçirilmesi geleneksel tarih yazımında Yunanistan'daki Roma yönetiminin başlangıcı olarak kabul edilmesine rağmen kral Perseus tarafından yönetilen Makedonya, Roma generali Aemilius Paullus'un MÖ 164 tarihinde Pitna'da Perseus'u yenilgiye uğratmasından beri halihazırda Roma yönetimi altında idi.
Romalılar bölgeyi dört küçük cumhuriyete böldüler ve MÖ 146'da Makedonya başkenti Selanik olan resmi bir eyalet haline geldi. Geri kalan Yunan şehir devletleri de yavaş yavaş sonunda Roma'ya saygılarını sundular ve de jure özerklikleri son bulmuş oldu. Romalılar, bölgenin geleneksel siyasi yönetim şeklini ortadan kaldırmak için herhangi bir girişimde bulunmayarak yerel yönetimi Yunanlara bırakmışlardır. Atina'daki agora, sivil ve politik yaşamın merkezi olmaya devam etti.
İmparator Caracalla'nın 212 yılında yayınladığı Antoninianus Anayasası vatandaşlık hakkını İtalya dışındaki bütün özgür yetişkin erkekleri kapsayacak şekilde genişletti ve bölgesel tebaanın statüsü başkent Roma ile eşit olacak şekilde yükseltilmiş oldu. Bu kanunun önemi politik değil tarihseldir. Bir zamanlar Latium'dan tüm İtalya'yı kapsayacak şekilde yayıldığı gibi, devletin ekonomik ve adli mekanizmalarının tüm Akdeniz'de uygulanabileceği fikri entegrasyonun temelini oluşturdu. Elbette entegrasyon uygulama aşamasında tek tip bir şekilde gerçekleşmedi. Yunanistan gibi zaten Roma ile bütünleşmiş toplumlar, Britanya, Filistin ya da Mısır gibi uzaktaki çok fakir ya da çok yabancı eyaletlere kıyasla bu kararname ile iltimas görüyordu.
Caracalla'nın kararnamesi gücün İtalya ve Batı'nın elinden Yunanistan ve Doğu'ya geçmesine yol açan süreçleri harekete geçiren olay değildi ancak bu süreci hızlandırmıştır ve Yunanistan'ın Orta Çağ'da Avrupa ve Akdeniz'de büyük bir güç olarak Doğu Roma İmparatorluğu şeklinde bin yıllık yükselişinin temellerini atmış oldu.
Yunanlar 1460 yılına değin Mora Yarımadası'nın kontrolünü elinde tutarken, Venedikliler ve Cenevizliler Ege'deki adaların bazılarını kontrol ediyordu ancak 16. yüzyılın başlarında bütün Yunanistan ana karası ve en önemlileri Anabolu, Monemvasia, Parga ve Modon olmak üzere Venedikliler tarafından yönetilen birkaç liman şehri dışında Ege adalarının çoğunluğu Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedildi. Ege'nin merkezinde bulunan Kiklad Adaları 1530'lara değin vasal olarak Osmanlı'ya bağlı olmasına rağmen 1579 yılında resmi olarak direkt Osmanlı yönetimine bağlanmıştır. Kıbrıs 1571 yılında fethedildi ve Girit 1669 yılına kadar Venediklilerin hâkimiyetinde kaldı.
II. Bayezid döneminde başlayan seferler ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde gerçekleştirilen fetihler sonucunda Mora tamamen Osmanlıların eline geçti. Bu dönemde Rodos, diğer Ege adaları ve 1669'da Girit'in fethi ile Yunanistan tamamen Osmanlı yönetimine dahil oldu. Kefalonya dışındaki diğer İyon Adaları hiçbir zaman Osmanlı tarafından yönetilmemiştir ve Venedik Cumhuriyeti'nin yönetiminde kalmıştır. 1800 yılında Yedi Ada Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla modern Yunan devletinin doğduğu yer İyon Adaları olmuş oldu.
Osmanlı Yunanistan'ı farklı milletlerin bir arada yaşadığı bir toplumdu. Bununla birlikte, modern Batılı çok kültürlülük kavramı, ilk bakışta millet sistemine tekabül ediyor gibi görünse de, Osmanlı sistemiyle bağdaşmadığı düşünülmektedir. Yunanlar bir yandan bazı ayrıcalıklar ve özgürlüklere sahip olmuşken diğer yandan tüm Osmanlı halkı için geçerli olduğu gibi merkezi hükûmetin sadece uzaktan ve yetersiz kontrolündeki idari personellerin yanlış uygulamalarından kaynaklanan haksızlıklara da maruz kalmışlardır. Osmanlı fethi sonrası iki Yunan göçü meydana geldi. İlk göç, Yunan aydınlarının Batı Avrupa'ya göç etmesidir ve Rönesans'ın başlangıcını tetiklemiştir. İkinci göç ise Yunanların, Yunan yarımadasının ovalarını terk ederek dağlara yerleşmesidir. Millet sistemi, Osmanlı İmparatorluğu içindeki çeşitli halkları dine dayalı olarak ayırarak Ortodoks Rumların etnik bütünlüğüne katkıda bulunmuştur. Osmanlı yönetimi sırasında ovalarda yaşayan Rumlar, ya yabancı yönetimin getirdiği zorluklar ile uğraşan Hristiyanlar ya da kripto-Hıristiyanlardı (Rum Ortodoks inancının gizli uygulayıcıları olan Rum Müslümanlar). Bazı Yunanlar, ağır vergilerden kaçınmak ve aynı zamanda Rum Ortodoks Kilisesi ile bağlarını koruyarak kimliklerini sürdürmek için kripto-Hristiyan oldular. Ancak İslam'ı seçen ve Kripto-Hristiyan olmayan Rumlar, Türk dilini benimsemeseler bile Ortodoks Rumların bakış açısına göre "Türk" (Müslüman) olarak adlandırıldılar.
Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyılın başlarına kadar Yunanistan'ın çoğunu yönetti. Orta Çağ'dan beri kendi kendini yöneten ilk Helen devleti, 1800'de, Yunanistan anakarasında Yunan isyanının patlak vermesinden 21 yıl önce, Fransız Devrim Savaşları sırasında kurulmuştur. Bu devlet başkenti Korfu olan Yedi Ada Cumhuriyeti idi.
1828 yılında yapılan Edirne Antlaşması ile bağımsızlığını kazanana kadar Yunanistan'ın büyük bir kısmı Osmanlı Devleti sınırları içindeydi.
Bizans İmparatorluğu'ndaki taht kavgaları gün geçtikçe büyüyordu, bu nedenle Bizans tahtını ele geçirmek isteyen Matheos Kantakuzinos, o dönemde Konstantinopolis'u almak için fetih hazırlıklarında olan Osmanlı Devleti hükümdarı Orhan Bey'den yardım istedi. Türklerin Rumeli'ye geçişini kolaylaştıracağını bildiği için Orhan Bey bu çağrıya olumlu karşılık verdi. Orhan Bey'in oğlu Süleyman Paşa komutasındaki ordunun yardımı ile karışıklıklar bastırıldı ve Matheos Bizans tahtını devraldı.
Bizans imparatoru olan Matheos tahtı devralmasına karşın kendisine muhalefet edenler ve Balkanlar'daki kavimlerin çıkardığı isyanlar ile başa çıkamıyordu. Bu nedenle tekrar Orhan Bey'in yardımına başvurdu. Osmanlı yardım teklifini tekrar kabul etti ve isyanları bastırdı. Bizans İmparatoru Matheos, Osmanlı Devleti'ne yardımlarına bir karşılık olarak Gelibolu'da bulunan Çimpe Kalesi'ni verdi. Osmanlı Devleti bu sayede ilk kez 1352 yılında Avrupa topraklarına girmiştir. Osmanlılar bu kaleye asker yerleştirdi ve askerî mühimmat stoğu yaptı. İleride Rumeli'de yapacağı fetihlerde bu kaleden bir köprübaşı olarak yararlanmıştır.
Tekirdağ, Bolayır, Keşan, Malkara, Çorlu ve Lüleburgaz'ı alarak, Çatalca ve Silivri'ye dek ulaşan Osmanlı orduları Bizans'ın kalbinin, Konstantinopolis'in diğer devletlerle bağlantısını tamamen kesmiş, hem Asya'dan hem de Avrupa'dan Osmanlı Devleti, Bizans İmparatorluğu'nu çevrelemiştir. Konstantinopolis'i fethinden sonra Osmanlıların Yunan topraklarında olan ilerlemeleri devam etmiştir. 1458 yılında Atina'yı, 1460 yılında Mora Yarımadası'nı almış, Venedikliler ve Cenevizliler her ne kadar bazı Yunan adalarını bırakmamışsa da 1500 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti Ege Denizi'ndeki adaların pek çoğunu ele geçirmiştir. Bunu müteakiben 1571 yılında Kıbrıs, 1670 yılında da Girit alınmış ve hiçbir zaman kalıcı olarak Osmanlı hâkimiyetine girmeyen İyon Adaları hariç Yunanların yaşadığı hemen her yer Osmanlı sınırları içine katılmıştır.
Osmanlı Devleti, Yunanistan'ı aldığında Millet sistemini uygulamış, dinlerini, dillerini, görünüşlerini değiştirmelerine zorlanmamıştır. Osmanlı Devleti, Yunanistan’ı alınca iki göç dalgası yaşandı, birincisi bilim ve sanat adamlarının Roma’ya göçü, ikincisi Osmanlı’nın askeri ve yönetimsel işlerini zora soktuğu için Yunanistan’ın engebeli dağlarında yaşayan köylülerin yaptığı göçtür. Yunanistan topraklarında Tımar ve Zeâmet sistemini uygulayan Osmanlı, arazileri gerekli gördüğü kişiler üzerine zimmetlemiş, satmamak ya da miras göstermemek suretiyle kişilerin kullanımına bırakmıştır. Yunanistan, her biri İstanbul'daki Sultan'a bağlı bir sancakbey tarafından yönetilen 6 sancağa bölünmüştür.
Osmanlı Devleti'nde, Fransız İhtilâli ile ateşlenen milliyetçilik akımı Avrupa'da birçok kavmi ayaklandırdığı gibi, Osmanlılarda da azınlıkların bir kısmını cezbetmişti. Osmanlı Devleti'nde ilk ayaklanan millet Sırplar olmasına rağmen en sistemli şekilde örgütlenmeyi ve eylem yapmayı Yunanlar gerçekleştirmiştir. Sırplar'ın ayaklanmasını sadece Ruslar desteklerken Yunanların bağımsızlık hareketini tüm Avrupa desteklemiştir. Osmanlı yöneticilerine göre o dönemde İstanbul'da bulunan Fener Rum Patrik'i Grigoryos da isyancıları desteklemiştir. Patrik Grigoryos'u sorguladıktan sonra Yunan ayaklanması ile olan ilişkisine kanaat getiren sadrazam Benderli Ali Paşa 22 Nisan 1821'de idamına ferman buyurmuştur. Patrik'in asıldığı günden sonra, idama götürülürken dışarı çıkartıldığı odanın kapısı kilitlenmiştir. Bugün kilisenin inisiyatifine bağlı olarak kapı hâlâ kapalı tutulmaktadır. Bu kapı "Petro Kapısı" ya da "Orta kapı" olarak da bilinir.
İsyan tüm Yunanistan'da değil sadece Mora Yarımadası'nda başlamıştır. Fakat Anadolu'da yaşayan Rumlar da Yunanlara bağımsızlıkları konusunda tam destek veriyordu. Rönesans ile Antik Yunanistan kültürünü tanımış olan Avrupa, Yunanlara bir hayranlık duymaktaydı. Bu nedenle Yunanistan'ın bağımsızlığı için tüm devletler Osmanlı'ya baskı uyguluyordu.
Avrupa'nın kendi çıkarları doğrultusunda kendilerine tam destek verdiğini gören Yunanlar isyan hazırlıklarına hız verdiler. 1814 yılında Etniki Eterya Derneği'ni (orijinal okunuşu Filiki Eterya'dır, ancak hatalı bir biçimde Türkçe tarih literatürüne Etniki Eterya olarak geçmiştir) kurdular ve amaçlarını Megali İdea olarak sloganlaştırdılar. Amaçları Bizans İmparatorluğu'nun zamanında sahip olduğu toprakları tekrar geri almak idi. Bu nedenle ilk isyanlarını Eflâk-Boğdan topraklarında başlattılar. Fakat bu isyan Osmanlı Devleti tarafından kısa sürede bastırılabildi.
İsyanlar gerek Osmanlı Devleti gerek ise eyâlet valilerinden yardım alınarak bastırılıyordu fakat Osmanlı'nın her müdahalesi Avrupa devletlerinin tepkisini çekiyordu. 1827'ye gelindiğinde Rusya, İngiltere ve Fransa bir araya gelerek Osmanlı Devleti'nin Balkan topraklarının parçalamak amacı ile -olaya bir de din boyutunu katarak- Yunanistan'ın otonom bir prenslik olmasını ve Yunan topraklarında yaşayan tüm Türklerin sürülmesini kararlaştırdılar. Bu karar Osmanlı Devleti'ne iletildiğinde sultan reddetti ve bu ülkeler filolarını Osmanlı'nın üzerine göndererek Osmanlı Filosunu yaktılar. Osmanlı zararın tazmini için bu devletlere çağrı göndermiştir fakat Rusya bu çağrıya savaş açarak yanıt vermiştir.
1828 yılında Ruslar ile yapılan savaşta Osmanlı Devleti yenildi. Birçok tarihçi bu mağlûbiyetin sebebini Yeniçeri Ocağı'nın henüz kaldırılmış olmasına ve yeni ordunun savaşa hazırlıklı ve alışkın olmamasına bağlar. Rusya, Osmanlı'nın bu boş ânından yararlanarak Erzurum ve Kars'ı işgâl edip Trabzon'a doğru ilerlemeye başlayınca Osmanlı Devleti eline kalan toprağını kaçırmamak için Prusya aracılığı ile Rusya'dan barış istedi. Rusya'nın kabul etmesi ile beraber Edirne Antlaşması imzalandı. Anlaşmanın hükümleri gereğince Yunanistan'a bağımsızlık verildi ve Yunan Krallığı'nın kurulması yolunda ilk adım atılmış oldu.
Girdiği savaşlarda ağır kayıplar veren Osmanlı Devleti, 1829 yılında Edirne Antlaşmasını imzalayarak Yunanistan'ın bağımsızlığını tanıdı (Ayrıca Sırplar da bu antlaşmayla özerklik kazanmışlardır). Bu sayede Yunanistan fiilen ve hukuken bağımsız olmuştur. Yunanistan, bağımsızlığını resmen 1832 yılında imzalanan İstanbul Antlaşması ile kazanmıştır.
1821’den beri Osmanlı Devleti için sorun teşkil eden Girit meselesinin ortaya çıkardığı 1897 Osmanlı-Yunan Harbi, Yunanistan’ın kuruluşundan sonra Osmanlı Devleti ile Yunanistan Devleti arasında çıkan ilk savaştır. Savaşın arka planında Almanya, Rusya, Fransa ve İngiltere yer almıştır. Almanya diplomatik, siyasî ve ticarî olarak Osmanlı Devleti’ni, İngiltere, Fransa ve Rusya ise Yunanistan’ı desteklemiştir. 1897 Osmanlı-Yunan Harbi’nde Yunan donanması Türk donanmasına karşı sayıca üstünlük sağlamışsa da modernize edilmediği için işlevini yitirmiş, hatta savaşamayacak durumda kalmıştır. Yunanistan donanmasını güçlendirmiş ve yenilemiş olmasına rağmen mağlubiyetten ders çıkararak 1897 tarihinden itibaren ordusunda revizyona gitmiş ve bunun faydasını 1912-1913 yılları arasında gerçekleşen Balkan Savaşlarında görmüştür.
Megali İdea ülküsü 1897 savaşında Yunanistan’ı zor durumda bırakmıştır. Çünkü büyük devletler ve Yunanistan Kralı I. Georgios, Yunanistan’ı her ne kadar savaşa sokmayı arzu etmeseler de ordu ve siyasete nüfuz etmiş olan Etniki Eterya mensuplarının sebep olduğu siyasî baskılara dayanamadığı için Kral Georgios savaşı kabul etmek zorunda kalmıştır. Etniki Eterya Cemiyetinin baskısı ve demagojik söylemleri Yunan entellektüellerin adeta gözlerini kör etmişçesine olayları rasyonel olarak analiz etmelerini engellemiştir. Osmanlı Devleti sahada savaşı kazanmış ve hatta komutanlarından Gazi Ethem Paşa “97 Harbi Kahramanı” olarak anılmasına rağmen büyük devletlerin baskısıyla savaşı masada kaybetmek durumunda kalmış, Yunanistan ise Albay Smolenski’nin tüm çabaları ve planlarının ardından sahada savaşı kaybetmiş olmasına rağmen diplomatik açıdan adeta masada kazanmıştır. Osmanlı Devleti’nin savaş sonucunda sadece iki köy elde etmiş olması Yunanistan diplomasisinin büyük devletler ile olan münasebetlerini ortaya koymaktadır. Nitekim savaş sonucunda Girit’e muhtariyet verilmesiyle birlikte Yunan Prensi Georgios Girit’in valisi olmuş ve Girit adası dolaylı olarak Yunanistan’a bağlanmıştır. Böylece Girit’in Yunanistan’a bağlanmasının zemini hazırlamıştır. Osmanlı Devleti de Girit sorununun kaybeden tarafı olmuştur.
1896 yılına gelindiğinde ekonomik krize giren Yunanistan, Yunan halkının dikkatini kötü ekonomik şartlardan Osmanlı Devleti ile olan mücadelesine yönlendirmiştir. Bu açıdan Yunanistan Osmanlı Devleti ile olan savaşı ekonomik krizden kurtuluş reçetesi olarak görmüştür. Lakin savaş sonucunda Almanya başta olmak üzere diğer büyük devletler (İngiltere, Fransa ve Rusya) Yunanistan’ı uluslararası ekonomik denetim altına almışlardır. Nitekim Yunanistan 1898 yılından itibaren 1978 yılına dek büyük devletlere kredi ödemek zorunda kalmış ve Avrupa devletlerine olan son borcunu ancak 1978 yılında ödeyebilmiştir.
1914-1918 yılları arasında meydana gelen I. Dünya Savaşı süresince Yunanistan coğrafyası büyük bir siyasî mücadeleye şahit olmuştur. Bu mücadelenin siyasî aktörleri Elefterios Venizelos ve Kral Kontsantin’dir. Yunanistan’daki Konstantin ve Venizelos mücadelesi aslında iki siyasî liderin mücadelesinden çok I. Dünya Savaşı’nın tarafları olan İtilaf ve İttifak Devletleri arasında yaşanan bir nüfuz mücadelesidir. Yunanistan’daki bu mücadelenin ve ilişkilerin niteliğini inceleyerek gelişmeleri ortaya koymak ve bu suretle olayların tahlilini yapmak amacıyla arşiv vesikaları, dönemin gazeteleri, yerli ve yabancı başvuru kaynakları taranmış, bu taramalar sonunda oluşturulan tezimiz incelediği dönemde Yunanistan’ın İtilaf Devletleri ve İttifak Devletleri tarafından nasıl baskılara tabi tutulduğunu gözler önüne sermiştir. Bu dönemde Yunanistan’ın toprakları İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş, limanlarına el konulmuş, haberleşme özgürlüğü kaldırılmış ve ülke ablukaya alınarak Yunan halkı açlığa mahkûm edilmiştir. Yunanistan’a yapılan baskılara rağmen Kral Konstantin tarafsızlık siyasetinden tahttan indirildiği ana kadar vazgeçmemiştir. Kral Konstantin’in bu siyasetini değiştiremeyen İtilaf Devletleri, Kral Konstantin’i tahtından indirerek onu siyasî arenadan uzaklaştırmışlardır. Bu gelişmenin ardından ülkeye hâkim olan Venizelos, Yunanistan’ı I. Dünya Savaşı’na dâhil etmiştir. Yunanistan’ın savaşa dâhil olması Osmanlı Devleti’nin savaştan çekilmesini ve Millî Mücadele dönemini yakından etkilemiştir.
Yunanistan, Güneydoğu Avrupa'da Balkanlar yarımadasında bir ülkedir. Kuzeyden Arnavutluk, Kuzey Makedonya ve Bulgaristan ile sınırlanırken, doğuda Türkiye ile komşudur. Yunanistan'ın doğusunda Ege Denizi, güneyde Girit ve Libya denizleri tarafından çevrilidir ve batıda İtalya ile Yunanistan'ı ayıran İyon Denizi bulunur. Ülke, Balkanlar'ın en güney noktasında Akdeniz'e doğru uzanan dağlık bir yarımada ana karasından ve ondan uzanan iki küçük yarımada olan Halkidiki ve Peloponez'den oluşur. Peloponez, Korint Boğazı ile ana karaya bağlanır.
Yunanistan anakara coğrafyası, Balkan Yarımadası'nın en güney kısmını oluşturur ve bununla birlikte iki daha küçük yarımada çıkıntısı vardır: Halkidiki ve Mora. Ülkenin kuzeyinde Makedonya ve Trakya bölgeleri bulunur. Güneyde anakara daralır ve Epir, Teselya ve Orta Yunanistan bölgelerini içerir. Burada Attika bölgesi ve başkent Atina bulunur. Daha güneyde, Mora adlı daha küçük yarımadası Korint Körfezi ve Saros Körfezi tarafından Yunan anakarasının geri kalanından ayrılır ancak Korint Kanalı tarafından birleştirilir.
Yunanistan anakara coğrafyası toplam arazinin yaklaşık %80'ini kaplar ve büyük ölçüde dağlık bir yapıya sahiptir. Yunanistan'ın Seyahat rehberlerinde sıkça bahsedilen bir rakam, 1.425 adanın olduğudur ve bunlardan 166'sının yerleşim yeri olduğu söylenir. Yunan adaları, ülkenin toplam arazisinin yaklaşık %20'sini oluşturur ve büyüklükleri ile iklimleri bakımından büyük farklılıklar gösterir. Ülkenin en büyük adası Girit'tir ve Eğriboz ikinci en büyük adadır.
Yunanistan'ın en büyük dağ sırası, Epirus'u Thessaly ve Makedonya'dan ayıran Yunan anakarasının omurgası olan Pindus sıra dağlarıdır ve Dinar Alpleri'nin güney uzantısıdır. Ülkenin en yüksek dağı, Teselya'yı Makedonya'dan ayıran Olimpos Dağı'dır. Zirvesi deniz seviyesinden 2.918 m yüksekliğe ulaşarak, Balkan Yarımadası'ndaki en yüksek ikinci dağ Musala'nın (Rila Dağı'nda) ardından gelir.
Toplam alanı 131.957 km²'dir, bunun 130.647 km²'si kara alanı ve iç sulardan (göller ve nehirler) oluşan alan ise 1.310 km²'dir. Arnavutluk (212 km), Kuzey Makedonya (234 km), Bulgaristan (472 km) ve Türkiye (192 km) ile kara sınırları toplamda yaklaşık 1.110 km ölçülür.
TARİHİ YAPILARI
DİN ADAMLARI
Aziz Dimitrios
Kiril ve Metodius
KAHRAMANLARI
Yeoryos Karaiskakis
DEVLET ADAMLARI
Eleftherios Venizelos
Kavalalı Mehmet Ali Paşa
BİLİM ve SANAT ADAMLARI
Aristoteles